İz-Etki Ekinoksları 10/Kusursuz, Dil Değmemiş Tatlar


Pazarlanmış tatların çirkin/parlak dudaklarından bir iz sıyırmak. Parlak ve dil sürülmemiş bir iz.  Gerçek bir iz. Dillerden sürüle sürüle geleneklerde bile kalamayan bir iz. Bulmak, sıyırmak, hayatın içine yeniden katmak mümkün mü? Pazarlanmış tatların içinde doğanın renklerini bulmak. Ne mümkün? Doğanın kendisi olarak ikram ettiği tatlarının arasındaki o hoş, o mayhoş rayihaların dansına katılmak ne mümkün? Dans ne ki?
&
Uzun, ince, parlak ve yemyeşil yeşil soğanın bembeyaz dolgun sapından, incelerek sivrilen ve ucunda bütünleşen çağrışımlı yemyeşil güzelliği, hangi pazarlanmış tatlar sınıfında yer alabilir ki? Kim anlatabilir, tuzla yeşil soğanın, ekmeğe kadar uzanan kusursuz ilişkisini? Her bir lokmanın -birer tören gibi- itinayla hayal edildiği andan sonrası.

İz-Etki Ekinoksları 9/ Makasların İzi

Dört insan gördüm önce. Sonra iki insan daha. Bir kadını düşünen bir adam. Bir adamı düşünen bir kadın. Sonra bir çocuk. Çocuğunu düşünen bir çocuk…Oturmadım bir bulutun pamuk kanatlarına. Görmedim yukarıdan, kımıl kımıl kımıldayan insanları. Yürüdüm. Rengârenk parke taşlarıyla döşeli yolda yürürken gördüm. Şekiller, makasların kurbanı süs bitkileri, cetvellerle çizilmemiş yapraklar. Kimisi kendi hâlinde, kimisi makasların kurbanı. Rengârenk insan bahçesinde. Tokuşan hüzünler, kabarıp kabarıp duran makasların izi. Gök dalgalanıyor, ağaçlar kazık çakmış kökleriyle; yeni, eski. Alev saçlı kadınlar, parlak kafalı adamlar. Ve çocuklar; tümü birden/hepsi çocuktular. Yürüdüm. Yürüdüm bulutlu yollardan. Ve gördüm.
&
Bir kadını düşünen bir adamla bir adamı düşünen bir kadın, oturuyorlardı. Oturuyorlardı kısa kesilmiş saçlarıyla yemyeşil çimlerin kucağında. Dudakları gevrekti kadının; kaşları kalkık. Genzi delik. Zihni kevgir gibi. Hâr kavuruyordu gözlerini. Derin derin bakıyordu karşısındaki adama. Karşısındaki adama bakmıyordu; karşısındaki adamın gözlerinden bakıyordu. Gözlerinden başka bir adama bakıyordu.

İz-Etki Ekinoksları 8/ Makas İzleri

Oturmadım bir bulutun pamuk kanatlarına. Görmedim yukarıdan, kımıl kımıl kımıldayan insanları. Yürüdüm. Rengarenk parke taşlarıyla döşeli yolda yürürken gördüm. Şekiller, makas kurbanı süs bitkileri, cetvellerle çizilmemiş yapraklar. Kimisi kendi hâlinde, kimisi makasların kurbanı. Rengarenk insan bahçesinde. Tokuşan hüzünler, kabarıp kabarıp duran makas izleri. Gök dalgalanıyor, ağaçlar kazık çakmış kökleriyle; yeni, eski. Alev saçlı kadınlar, parlak kafalı adamlar. Ve çocuklar; tümü birden/hepsi çocuktular. Yürüdüm. Yürüdüm bulutlu yollardan…
&
Bir adam gördüm. Babasından kopan bir adam. Yürüyor. Dudakları büzüşmüş. Elleriyle gözlerini saklıyor. Sesi boğuk; teni kararmış. Kim bilir neresinden tutup çıkardığı dertlerini sürüyor yanaklarına. Gizli gizli kükrüyor göğsü. Anlatmak istiyor adam. Babasıyla nasıl ayrıldığını. Ondan nasıl koptuğunu. Babasının ellerini tutuyor herkesin ortasında. Ama kimse bilmesin istiyor; bilmesin. Bilmesin babasından koptuğunu. Ölmüş babasının ellerinden tutuyor. Hayalinin ellerinden. Neden yaptın baba? Neden ayırdın birbirimizden bizi? Beni bir dosttan uzaklaştırdın; beni yapayalnız bıraktın. Beni neden terk ettin baba? Bak, işte sezmiştim öleceğini. Her seferinde demiştim; eskilerde kaldı gidişime yol verişin. Gidişimi makasının izlerine dikişin. Belki pişmandın, belki değildin. Makasını reddettim diye baba. Reddettim diye kestin kanatlarımı. Daha genceciktim Baba. Nasıl kıydın bana? Uçuyorum; ama bak kanatlarım hâlâ kesik. Dostsuzum Baba. Senden beri; dostsuz. İşte ağlıyorum baba. İşte bak! Bil yine de; teselli ol. Kimse görmüyor. Kimse görmeyecek Baba! Ben giderken sen ağladın mı baba? Söyle; ağladın mı baba?

İz-Etki Ekinoksları 7/ Bu Söz Niye Gitmedi?

Dün gitti, diyorlar. Dün, bir yere gider mi? Giderse nereye gider? Dünün çocukları yok mu? Torunları, tası, tarağı, toprağı. Hepsini toplayıp da mı gitmiş? Düne ait ne varsa, söz, töz, öz Dün’le beraber gitmiş, ha? Kollarını sallaya sallaya, kendi dününün gittiği yere gitmiş. Neresi orası? Mezarlık mı? Dünler mezarlığı mı? Dünlerin mezarlıkları da varmış; gitsek bir Fâtiha okusak? Fâtihâ’nın yüzü suyu hürmetine Dün’ün günahlarına mağfiret olunur mu ki? Dün’ün adı ne? Fâtihâ’yı hangi Dün’ün ruhuna bağışlayacağız? Dünler karıştı, karıştı dünler, evet. Tüm Dünler’e, adlarını bilmediğimiz tüm Dünler’e gönderelim toptan. Yağmur gibi yağsın Fâtihâ’dan doğan rahmet. Her bir Dün’ün günâhlarına. Her bir Dün’ün kendisinden önceki Dün’den gelen günâhlarına.
&
Durun! Dün’e ait sözlerin tümü gittiyse, Dün’e ait Fâtihâ’yı nasıl okuyacağız? Bizim de Dünümüz vardı, Biz’de Dün’e ait sözlerden müteşekkildik. Biz sözdük, özdük, tözdük. Nasılsa her biri hepsi sadece sözdü. Bizde gittiysek Dün’le; kim okuyacak Dün’e ait söz olan Fâtihâ’yı?

İz-Etki Ekinoksları 6/ Sen/Siz

Sana sen mi desek, siz mi? Sen bir tek kişi olduğuna göre, sana, sen dememiz kadar olağan bir şey olamaz. Ama olmuyor. Egolar hareketleniyor. Kasıntı hareketler başlıyor. İşler karışıyor. Dünya’nın sekizinci harikâsı olan sen, kendine siz denmediğinden hareketle kaprisler yapıyorsun. Yap! Sorun değil, problem değil, mesele hiç değil. Kendinle baş başa bırakılacağını da unutma, ama. Sana seni çoğaltarak saygı göstermeyeceğiz. Sana sen diyerek saygı göstereceğiz. Bütünlüğünle var olduğunda seni karşımızda görmek isteyeceğiz. Sen, sana siz denmesini istedikçe sana sen diyeceğiz. Sen denmesini istedikçe de siz. Sen bir tanesin. Biriciksin bak. Sen, sadece sensin.

İz-Etki Ekinoksları 5/ Artık Önümüzdeki Maçlara Bakmayacağız!

Ne iyi oldu. Azerbaycan’a yenildik. Geçen hafta da Almanya’ya yenilmiştik. Yüreğimizin cız etmesine alışmıştık birkaç yıldır. Dünya Kupası’na katılamadık; üçüncü olmuşken Avrupa Şampiyonası’nda. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzon dökülüyorlar birkaç senedir, Süper Lig’de, Avrupa Ligleri’nde. Ligimiz hakikaten süper. Milyon dolarlık renkli futbolcularımız, Avrupalılarımız dolduruyorlar ceplerine paracıklarımızı. Şampiyon Bursa’mız sürünüyor Şampiyonlar Ligi’nde… Ne iyi!
&
Ne iyi, artık futbol izleme zevkimiz bitti. Ne iyi, böyle sıradan bir zevkten kurtulduk. Ne iyi, artık bunalımlarımıza dönebiliriz. Belki düşünebiliriz. Evet, düşünebiliriz; çok kısa önce de düşünmüşüzdür de belki. Son üç yıldır, takımlarımız yerlerde sürünüyor. Önce Sivas, sonra Bursa dağıttılar burnu havada süper dört takımın havasını. Keyfimiz kaçtı; gözlerimiz açıldı. Gözlerimiz Ergenekon’u gördü.Refaranduma aklımız erdi.

İz-Etki Ekinoksları 4/ Kirli Çorba/ Tam Olarak; Sadece, Öylece…

Bir şeyler oluyor. Kötü bir şeyler. Kötü fiilleri yontuyorlar. Yontup yumuşatıyorlar. Yumuşattıktan sonra da insanların şuurlarının altına yediriyorlar. İnsanlar en hazmedilmeyecek kötü fiilleri bu yolla, yavaş yavaş hazmediyorlar. Sonra bu fiillerle meşgul olanları yadırgamamaya başlıyorlar. Sırası gelince de kendileri yadırganmayacaklar. Topluca herkes kendi çocuğuna iyi-kötü fiiller arasındaki ayrımı silinmiş bir miras bırakacak.
&
Ahlâk gayreti, itile kakıla utanılacak bir muhafazakârlık tipi oluyor. Muhafaza eden geri kafalı. Muhafaza eden gelişememiş, ilkel beyinli. Cahilliğin muhafazası ile ahlakın muhafazası nasılda aynı tekneye konup yüzdürülüyor. Laiklik adı altında, en diptekilerin her türlü fiili muhafaza ediliyor. Dindârlık adı altında yapılan her türlü muhafaza eylemi, kirli hurafelerle doldurulup duvara asılıyor. Muhafaza edenlerle muhafaza edenleri yerenler aynı göğün altında aynı çorba leğenine kaşık sallayabiliyorlar. Bu kirli çorbadan herkes kendi kaşığının alabildiği kadar alıp içiyor.

İz-Etki Ekinoksları 3/ Mücevhere Dokunmak

Dolanır dururuz evlenene kadar. Biz erkeklerin çoğu. Yani çoğunlukla biz erkek milleti. Yani içimizden adam olmayıp da adam kılığına görünenler. Kapı kapı gezeriz.  Çaldığımızda açılan kapılardan içer girer, o gece kalırız. Gece dediğime bakmayın, günahın karanlığıdır, bazen bir saat sürer bazen de bir kaç vakit. O kapılardan her içeri girişimizde gözü dönmüş bir cengaveriz. Her çıkışımızda süklüm püklüm olmuş, sinmiş bir kedi. Günahın, çirkefin kokularını sürünmüşüzdür. Sonra çıkar ak pak olmuş hâlimizle adam gibi toplumda gezeriz. Fısıltılarla anlatırız kapıların ardındakileri. Hava atarız dostlarımıza. Her hava atışımızda suç ortağı edinmeyi hedefleriz. Yediğimiz herzeden herkes tadarsa kimse ses etmez diye hesap ederiz. Biz de böyle düşmüşüzdür tuzağa.

İz-Etki Ekinoksları 2/ Kış geliyor, uf, uf, uf!

Kış geliyor. Yine soğuklar, yine yağmurlar. Yağmurlar neyse de soğuklar, uf. Soğuklar da neyse de, masraflar, uf, uf! Köyler neyse de, şehirler, uf, uf, uf! Odunun tonu kaç para acaba? Odun satan da kalmadı, odun yakan fazla olmayınca. Odun sobası imalatçıları sac makaslarını paslandıkları çekmecede unuttular. Kömür yakan da var, zaten başka ne yakacalar ki? Kömürün tonu kaç para acaba? Kömür almayalı on yedi sene olmuş. Fukaraya devlet veriyor, da ne çâre. Bugün var yarın yok, hükümet değişmeye görsün.
&
Kış uzun, soğuk, ilik titreten. Nerede öyle her yerde doğalgaz. Doğalgaz olsa ne yazar, faturalar belini büküyor fukaranın. En ucuz kombi dünyanın parası, tesisat, petekler, uf, uf. Şöyle tişört, şort(hâşema) arası keyf, hayal hayal kış ortasında. Var mı böyle kış yaşayanlar ? Var tabi. Hem zengin falan da değiller. Sadece Avrupalılar. Az yukarıda, sağda eski komünist ülkeler. Kapitalist ve komünist olmak lâzım, dediklerine göre. Kapitalistin karnı tok da eski komünistlerin sırtları pek değil, karınları da tok. Birinin parası, diğerinin doğalgazı var. Bizim? Bizim ki; karışık. Karışık; zira ne eski komünistiz ne de eski kapitalist. Topraklarımızın bir yeri bahar bahçe, diğer yeri kuzgunî kış. Bahar bahçe olan yerlerde kış hesabını pek yapan yok. Kayak mayak, güney yarıküre de tatil; öyle işte… Kuzgunî kış olan evin içi de soğuk, dışı da. Evinin içi soğuk olanın yüreği sıcak olur mu? O ayrı bir mesele. Bu toprakları doğu-batı-güney-kuzey diye ayırmayın. Onlar zengin ve fakir topraklar. Zengin topraklar dağılmış her yere azar azar. Fakir topraklar bolca. Kıştan da o topraklar korkuyor zaten. Donuyor insan bir banyo yapana kadar. Düğmelerle ayarlı kalorifer petekleri, sıcak-soğuk su mekanizmaları hayal. Banyo soğuk. Su, soğuğa yakın; ılık. Tir tir titreyen çocuk yıkanmayı sever mi ya? Yıkanma korkusu insanda heves meves bırakır mı? Burnundan gelir adamın kış ortasında hayal kurmak. Uf, uf!